Bir esre ve üstün hikayesi…

(Kaynak: http://www.roslin.com)

Ben’i yazacaktım. Yazının başında ve sonunda ben olacaktım. Fütursuzca bencilliğimi anlatmayı ve aslanlığın narsizminin yelkenlerini bencillik rüzgarıyla doldurmayı hayal ediyordum.
Nazım’ın kelimeleriyle:

bir şeyler yazmalıyım
bir şeyler yazmalıyım yüzde yüz yalansız
bir şeyler yazmalıyım
hiçbir şeyi önceden düşünmeden
cigaramın dumanı
yoktur yarin imanı
bir şeyler yazmalıyım
masamın üstünde gördüklerimi değil
parmaklarımı değil
bir şeyler yazmalıyım
içimde bir şeyleri yakalayarak
kova salıp içimdeki kuyuya su çekmeliyim.

İçimdeki karanlık kuyulara su damlasıyla ses verecektim. Böylece içimdeki aşkın acısını yazmanın yollarında tüketecektim. “Eğer aşıksanız, sevdiğinizin eksiklerini, hatalarını, göremez, gördüklerinizi affedersiniz. Aşkınız sürdüğü sürece sorun yoktur. Ancak aşkın bittiği yerde, artık o sevilene bağımlı hale düşmüşseniz vay halinize! Kimi kez zevkten, çoğu kez sıkıntıdan kahrolarak , yanarak tutuşur, ama ne kadar terk ederseniz, o kadar çok dönersiniz ona! “

Buket Uzuner benim halimi anlatmıştı sanki.. Bencillik dairemde benim hikayem diye düşündüm önce.. Sonra aynılığımızı anladım. Benzerliğim bana farklılığı düşündürdü.  Aşık’la Maşuk’un farkını.. Doğu’yla Batı kadar uzak oluşumuzu…Ama aynı çiçekte döllenip meyva’ya duruşumuzu..Korkularımızın ortaklığını…Cennet ile Dünya kadar uzak olduğumuzu hatırlattı bana..
Eğer cennetse, ben dünyayım. Cennet gece ile gündüzü, soğuk ile sıcağı, zamanı ve mevsimleri simgeler..
Dünya ise büyükle küçüğü, tehlike ile güvenliği, açık alanla dar geçişleri, hayatın ve ölümün şansları gibi mesafeleri buluşturur. Cennetle Dünya’yı birleştiren Tûba ağacı bizimkisi…Meyvaları Cennet’te kökleri Dünya’da bir ağaç.. Zeytin kadar aziz ve Nar ağacı kadar bereketli.
Farklılığımız birlikte bulduğumuz ahengin vazgeçilmez cazibesini tarif edemiyordum. Her kaçışta daha da ahenklenirken her neyse bu adını koyamadığım.. Neden diyordum Cennet ve Dünya birleşti..? Ateş ile su..
Medet dedim, dalları sallandı ağacın…Mesnevi cevap verdi..
“Mesnevi’de anlatıldığı üzere bir gün bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir “yabancı”yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek… O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.(E.şafak)”

Ha Cennet ile Dünya Ha Karga ile Leylek; ya da Zeytin ile Nar….İşte bir kelime ha sin ha be ama hep en….

Share

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.